UA-36062800-1

26 Ağustos 2012 Pazar

Metin Kurt Aramızdan Ayrıldı



      
Çok sıkı bir Fenerbahçe'li olan babamın, Metin Oktay'la birlikte büyük saygı duyduğu, iki Galatasaray'lı futbolcudan biriydi. Ve o saygıdeğer ''Futbol oyun olarak güzel, borsada kirli ve çirkin'' diyen devrimci, spor emekçisi, halk adamı Metin Kurt aramızdan ayrıldı.
      
Metin kendisi gibi futbolcu olan ağabeyi İsmail tarafından 1967 yılında PTT’ye satılmıştır. Bunun üzerine Metin kendisini hayvan pazarındaki satılık mallara benzetmiştir. Metin bu transferden sonra kendisini:

“Nasıl bu ülkede sesi yanık olan şarkıcı, yüzü güzel ve fiziği düzgün olan da nasıl film yıldızı oluyorsa, işte ben, bir genç adam da adale gücünü kullanıp futbolcu olmuş ve kapitalizmin fırsat eşitliğinden(!) yararlanıp bir başına köşeyi dönme olanağına kavuşmuştum. Böylece futbol arenalarında yeni bir gladyatör olarak doğdum…”
    
Bunun yanında Metin futbol camiasında ciddi anlamda ilk başkaldırıyı gerçekleştiren futbolcudur. Metin 1976 yılında Galatasaray Spor Kulübü’ne karşı verdiği mücadelenin Jean Marc Bosman’ın mücadelesine olan benzerliğini şöyle anlatıyor:
“Bugün, Avrupa futbolunun çehresini değiştiren ‘Bosman Olayı’nın ilk kıvılcımlarını o günlerde ben atmıştım. Futbolcuların özgürlüğünü ilan etmesi gerektiğini, arkadaşlarıma, yöneticilere, gazetecilere anlattım ama kimse anlamadı.

1973 yılında Galatasaray’da mukavelem bitmişti. Kulüp isterse iki yıl temdit etme hakkı vardı ama genelde kullanmıyordu. Kulüp iki senelik maaş tutarını yatırıp sözleşmeyi iki sene daha uzatabiliyordu. Dolayısıyla, yapılan iki yıllık mukavele dört yıllık oluyordu. Futbolcu isterse sözleşmeyi uzatamıyordu, ancak kulüp uzatabilirdi.

Ben bu uygulamayı antidemokratik bulduğum için, protesto etmek amacıyla sakal bıraktım. Futbol arenalarının tek sakallı futbolcusuydum. 28 bin TL karşılığında Galatasaray’da futbol oynadım. 110 bin TL verdiler, kabul etmedim. Bu durum Avrupa basınına da yansıdı. O sırada Galatasaray’ın Avrupa kupası elemelerinde,  Atletico Madrid maçı vardı. İspanya gazeteleri benimle röportajlar yaptı Yapılan bu röportajlar Avrupa basınında büyük yankı uyandırmıştı.” 

Banu Güven'in programında anlattıklarından:
"1976 yılında Türkiye Kupası yarı finalinde Ankaragücü’ne eledik ve yönetmeliğe göre prim 10’ar bin liraydı. Aradan bir ay geçti ama primler verilmedi. Ben hem takımda hem de milli takımda sporcuların sözcüsüydüm. Arkadaşlar primi bana sordular ve tam o esnada içeriye o zamanki yöneticilerden Turgay Abi girdi. Ben ‘Ne oldu primler?’ dedim, o da ‘Top mu oynadınız?’ karşılığını verdi. Ben de ‘Yönetmelik ona bakmıyor’ dedim. ‘Eledik finaldeyiz, prim’ dedim. ‘Siz fazla oldunuz, hep konuşuyorsunuz, bundan sonra ben ne dersem onu yapacaksınız’ şeklinde faşist bir tavır sergiledi.

Ben arkadaşlarımı topladım ve ‘Bu arkadaşın yaptığı uygulamayı spor emekçisi olarak içime sindiremedim, tepki koymalıyız’ dedim ve ‘Daha da azdıracak’ diye ekledim. Ceza yönetmeliğinde antrenmana geç gelmenin cezası 250 liraydı. ‘Yarın idmana geç geleceğim, katılmak isteyen var mı?’ diye sordum, ertesi sabah herkes yanımdaydı. Yasin, Gökmen, Büyük Mehmet ve o zamanın büyük futbolcuları. Fatih, o zaman özel işi için Adana’daydı ve orada olmasa da sonra da konuştuk ki katılacaktı.”

“Burada önemli olan ondan sonraki süreçtir. Antrenmana yarım saat sonra gittik ve idman iptal edilmişti. Turgay Abi soyunma odasına geldi. ‘Türk futboluna anarşi soktunuz, elebaşı da sensin’ diyerek beni gösterdi. Ben de, ‘Turgay Abi ben senin akıllı olduğunu biliyordum ama bu kadarı... Tabii ki benim, kim olacaktı’ dedim.

Beni, ‘yardakçısınız’ dediği Yasin ve Büyük Mehmet’le birlikte, Ekrem ve Aydın’ı da kadro dışı bıraktı. arkadaşlara, ‘Tek başımıza mı mücadele edeceğiz yoksa birlikte miyiz?’ dedim. Herkes yemin etti ve ‘Birlikteyiz’ dediler.

Ertesi gün, basına yanlış aktarılmıştı olaylar, Yasin’le durumu açıklamak için basın toplantısı yaptık. Döndüğümüzde baktık ki, bütün futbolcular kampa gitmiş, baskıya dayanamamışlar, biz 5 futbolcu kadro dışı kaldık.”

“Mücadeleye devam ediyorduk ve tribünler de, alınan kötü sonuçların ardından ‘5’ler sahaya’ demeye başlamıştı. Giresunspor mağlubiyeti sonrası ‘Turgay istifa, 5’ler sahaya’ sesleri yükseldi. Tam mücadeleyi kazanacaktık ki, o dönemin ünlü bir sosyal demokrat gazetecisi Yasin ve Büyük Mehmet’i çağırarak, "Metin Kurt fazla sola kaydı, spor ortamında işi bitti, onunla birlikte olmayın; özür dileyin, geri dönün" demiş. onlar da özür diledi; o gazeteci Abdi İpekçi’ydi... Oysa biz onun yazılarını takip ederdik.”

“Sonuç olarak tek başıma kaldım ve Kayseri’ye gittim. Baktım orada değişik ortam yaratma durumu yok, futbolu bıraktım.... Türkiye’de spora siyaset bulaşmasın deniyor ve ‘Ne sağcıyız ne solcu futbolcuyuz futbolcu’ söylemi var ya, o söylem sağın spor siyasetidir. Söylenmek istenen solun spora bulaşmamasıdır..."

“İzmir’de Polonya’yla milli maçımız vardı. bu maç yöneticiler için de halk için de çok önemli bir maçtı. Çünkü o maçta kazanırsak bir moral kaynağı olacaktı halka. ve o maçı biz 1-0 kazandık. maçtan sonra halk -biz otobüse bindik- halk neredeyse otobüsü omzuna alacak, öylesine coşkulu. o sırada pencereden dışarıya bakıyorum ben, bir baktım bir çocuk kalabalığın arasından fırlayıp geldi. zıplaya zıplaya şeye de vuruyor, Metin Abi! Metin Abi! diyor bana diyor ayakkabının bağını verir misin? Şimdi ben napayım napayım derken bizim otobüs hareket etti,  o sırada bir baktım ki çocuğun ayakları çıplak. Ya çıplak bir çocuk bizden ayakkabı bağı istiyor, ondan sonra düşündüm dedim ki abi biz ne işe yarıyoruz acaba?  Biz bu işi yapıyoruz da kimin için yapıyoruz, kimin yararına yapıyoruz?”

"...trilyonların döndüğü bir spor pastası var. Kimler kazanıyor kimler kaybediyor bu sorgulanmalı. Türkiye'de spor denince akla futbol, futbol denince de akla 40-50'yi geçmeyecek oyuncu ve dört büyük kulüp geliyor.  Halbuki milyonlarca genç ve 500 bini geçen spor emekçileri var, ama herkes bu 40-50 kişi üzerinde bu işi organize ediyor. Medyada bir sürü spor programı yapılıyor. Hiç spor gerçeğinin tartışıldığını gördünüz mü?  Sporcu, posası sıkılıp çöpe atılacak bir meta durumunda. Yapmamız gereken bu ortama müdahaledir..."

İslam Çupi: “Metin Kurt, renk aşkı denen bir sosyal körlüğün, sırt sıvazlama denen afyonun günümüzde insan mutluluğu için yetmeyen donmuş haklar olduğu şuuruna varmış bir isyanın kişisidir. metin kurt, türkiye’de futbolcu aklı aut çizgisine kadar devam eder şeklinde tarif edilen saha inşasının haklarına birtakım boyutlar kazandırmak istediği için sivri adam olmuştur.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder